T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ISPARTA / MERKEZ - Şehit Ferhat Çiftçi İlkokulu

Haberler

Ara

Ara

Ara

Ara

Ara

Ara

Ara

Ara

Ara

TATİLE ÇIKARKEN...

 

Değerli Velilerimiz,

Çocuklarınızın büyük heyecanla beklediği yaz tatiline başlarken, sizlere birkaç küçük hatırlatmamız olacak. Tatil, iyi bir çalışma döneminin ön hazırlığı ve verimli olmayı arttıran önemli bir motivasyon kaynağıdır. Tatilin iyi planlanması, çalışma döneminin verimliliğini arttırdığı gibi, çocuklarınızın zaman yönetimini de öğrenmesi için iyi bir fırsattır.

 

Tatil başladığında çocuğunuzla, biten eğitim-öğretim sürecini değerlendirmek üzere zaman ayırın. Bu değerlendirmede, harcadığı çabanın ne ölçüde yeterli olduğundan, sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinden ve bunların nedenlerinden söz etmenin yanında, çocuğunuzla geleceğe yönelik yeni hedefler belirlemeniz de önemlidir.

Çocuğunuzun ders başarısızlığı olsun ya da olmasın, tatil süresi için iyi bir zaman planlamasına ihtiyacı vardır.   Tatil, çocuk için boş geçirilen bir süre değil, yeni şeyler öğrenmek için iyi bir fırsat olmalıdır. Çocuğunuzla birlikte yapacağınız bir tatil programı ihtiyaç hissettiği derslere yeniden bakmayı, kitap okumayı, oyun, eğlence ve gezi gibi etkinlikleri içermelidir. Ayrıca çocuğun  spor, sanat ve diğer alanlarda, kendi seçeceği bir konuda hobisinin olması sağlanmalıdır. Bu sayede çocuk, eğlenerek kendi yetenek ve becerilerini geliştirecektir. Ayrıca tatil dönemlerinde yetişkinlerin, çocuklarına daha çok zaman ayırmaları gerektiği de unutulmamalıdır.  

 

Aşağıda, tatilinizi planlarken göz önünde bulundurmanız gereken gelişim alanları ve örnek faaliyetler bulunmaktadır. Siz, kendi koşullarınıza ve çocuğunuzun ilgilerine göre bu faaliyetleri daha da çoğaltabilirsiniz.

Örnek Faaliyetler:

Bilişsel Gelişim için

Bedensel Gelişim için

Duygusal-Sosyal Gelişim için

- Kitap okumak,

- Günlük tutmak,

- Bulmaca / Sudoku çözmek,

- Resim yapmak,

- Scrabble, Bil Bakalım, Memory, Tabu v.b oyunlar oynamak

- Spor faaliyetleri (basketbol, futbol, tenis, yüzmek v.b)

- Bisiklete binmek,

- İp atlamak,

- Oyun oynamak,

- Aile sohbetleri,

- Piknikler,

- Birlikte film izleyip üzerinde konuşmak,

- Arkadaşları ile bir araya gelmesi için ortam yaratmak

 

 

 

AİLECE YAPABİLECEĞİNİZ ETKİNLİKLERE ÖRNEKLER

 

Sevgi Notları

Sabahleyin uyandığınızda bir sevgi notu almak kadar güzel bir şey olabilir mi?  Bir akşam yatmadan önce eşinize, çocuğunuza birkaç satırlık bir sevgi notu yazın. Ertesi sabah okuması için uygun bir yere koyun. Bu nota, o gün iyi yaptığı bir şeyin farkında olduğunuzu ve onu çok sevdiğinizi yazabilirsiniz.

 

Ailece Bulmaca Çözme

Gazetelerin hafta sonu eklerindeki bulmacaları ailece çözmek eğlenceli olabilir. Çocuğunuz, bulmacayı yüksek sesle okusun ve hep birlikte doğru yanıtları bulmaya çalışın. Böylece, çocuğunuzun genel kültürünü de geliştirmiş olursunuz.

 

Aile Dansı

Herkesin sevdiği bir müzik açın ve ortalığı boşaltın. Birisi birkaç dakika komik hareketler yapsın. Herkes onu taklit etsin. Hareketi yapan, elini bir başkasının omzuna değdirince sıra ona geçsin ve herkes onun yaptığı dansın aynısını yapsın. Bunu istediğiniz kadar sürdürebilirsiniz. Eğer herkes dans etmekten hoşlanıyorsa o zaman birlikte bir kaç figür tasarlayıp dans edebilirsiniz. Bunu aile dansına dönüştürmek keyifli olabilir. 

 

Kaynakça: Ellison, Sheila-Barnett, Barbara Ann, 365 Öneri, Mess Yayınları, 1997

 

İyi tatiller...

Ara

ETKİLİ AİLE İLETİŞİMİ NASIL KURULUR?

Etkili aile iletişimi çocuk tarafından ifade edilenin tam da ifade etmek istediği şekilde anne baba tarafından anlaşılmasıdır. Ya da anne baba tarafından ifade edilenin tam da ifade etmek istediği şekilde çocuk tarafından anlaşılmasıdır. Çocuklarınızla ilişkilerinizi dışarıdan bakan gözlerle izlemek ve kendinizde değiştirmek istediğiniz davranışları değiştirmek birçok iletişim engellerini ortadan kaldırmaktadır.

Eşinizle kurduğunuz iletişimle çocuklarınıza örnek olun!

Bunlarla beraber çocuğunuz için olumlu düşünmek ve olumlu düşünmek için ortam yaratmak, eşinizi kırdığınızda acısını çocuğunuzdan çıkarmamanız, eşinizden göremediğiniz ilgiyi ve özeni çocuğunuzdan beklememeniz, çocuğunuza ve eşinize değer verdiğinizi göstermeniz, onları dinlemeniz, birbirleriyle kıyaslamamanız çocuklarınızı şartsız sevmeniz mutlu bir iletişimi ortaya çıkarmaktadır. Eşinizle kurduğunuz ilişkinin dengeli olmasını sağlamak, eşinizle kurduğunuz ilişkide çocuğunuzdan beklediğiniz olumlu iletişim biçimin sergileyerek doğru model olmanız; örneğin özür dilerim, iyi geceler günaydın gibi sosyal ifadeleri kullanmanız olumlu örnek teşkil edecektir.

''Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.''

Çocuğumuz sözlerimizden çok davranışlarımızdan mesaj alır. Örneğin çocuklarımızın eğitimini önemsediğimizi söyleyip okulda toplantılara katılmadığımızda ödevi için gereken malzemeyi temin etmediğimizde çocuk eğitimi önemsemediğimiz mesajı alacaktır. Bu nedenle eğitim sürecini desteklediğimiz mesajının davranışlarımızla desteklenmesi çok önemlidir.

Ara

İYİ BİR İLETİŞİM KURMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

1. İletişim İçin Yeterli Zaman Ayırmak: Günümüz koşullarını göz önüne alındığında çalışma koşullarının zorlaşması, kariyer elde etmek isteyenlerin sayıca artması, yaşam koşullarını iyileştirme çabaları nedeniyle aile bireyleri birbirlerini dinlemek için yeterli zaman ayıramadıkları görülmektedir. Çocukların ise anne babalarıyla tarafından dinlenilmeye ve onlarla konuşmaya ihtiyaçları vardır. Bu nedenle çocuklarınıza özel zamanlar ayırın.

2. İletişimde Sevginin İfade Edilmesi: Ailedeki ilişkileri diğer ilişkilerden ayıran en önemli nokta aile bireyleri arasında sevginin varlığıdır. Gösterilen sevginin sıcaklığı ve samimiyeti aile içerisindeki iletişimi kuvvetlendirmektedir. Bu nedenle çocuklarınıza sevginizi ve ilginizi ifade edin.

3. Diyalog Halinde İletişim: Bazı anne ve babalar çocuklarına karsı duygu ve düşüncelerini ifade etmekten hoşlanmaktadırlar. Diyalog halinde kurulan iletişimle sorunlar zamanında saptanıp çözümlenmekte ve ailenin devamının sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.

4.Olumlu İletişim: Anne ve babalar hem kendi aralarında hem de çocuklarıyla iletişimlerinde insanların olumlu ve olumsuz özellikleri bulunabileceğini kabul etmeleri ve birbirlerine karşı özenli bir tarzda hitap etmeleri gerekmektedir.

Olumlu iletişim kurabilmek için;

· Çocuğun odasına kapısını vurarak girmek,

· Gerektiğinde ona teşekkür edebilmek,

· İstekleri rica ederek belirtmek,

· Sevgiyi sözel ya da sözsüz daha sık belirtmek

· Çocuğu yalnızca olumsuz ifadelerle eleştirmemek, olumlu davranışları söyleyerek övmek,

· Çocuğun duygularını koşulsuz olarak kabul etmek,

· Sorunla karşılaşıldığında sakin olup konuşmak,

· Verilen sözleri yerine getirmek,

· Kazanan ve kaybedenin olduğu durumlardan kaçınmak,

· Sen diliyle suçlamak yerine ben diliyle kendi duygularını ortaya koymak çok büyük önem taşımaktadır.

Ara

YAYGIN ANNE-BABA TUTUMLARI VE ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

 Bireylerin tutumları, kültür ve üyesi oldukları büyük topluluklar ve birincil gruplar tarafından etkilenmektedir. Birincil gruplar içinde en önemlisi  'aile'dir. Tutumların bireye aile kanalıyla aktarıldığını söyleyebiliriz. (Çerik, 2002: 21-24)

Birey tutumlarının büyük bir kısmı 12-30 yaş arasındaki dönemde şekillenmektedir. Bu nedenle, tutumların kristalleştiği 12-30 yaş arası dönem, kişiliğin oluşumunda 'kritik dönem' olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde kişiliğin oluşumunu etkileyen en önemli faktör anne ve babanın tutumlarıdır.

Haluk Yavuzer anne ve baba tutumlarını beş grup altında toplamış fakat zamanla bu sınıflandırma değiştirilmiş, üç kategoriyle sınırlandırılmıştır. Bu kategorilerin 'demokratik', 'otoriter', ve 'serbest bırakıcı' olarak son halini aldığını söyleyebiliriz.

1. AŞIRI BASKICI VE OTORİTER TUTUM

Otoriter tutumdaki anne-babalar çocuklarını kendi ideallerine paralel yetiştirme gayreti içindedirler. Bu nedenle, bu tutumdaki ebeveynlerin çocukları 'çocuk yetişkin' olarak büyürler. Bir taraftan çocukluk eğilimleri, diğer taraftan ailenin dikte ettiği davranış kalıpları çocuğu ikileme sürükler. Aile çocuğu istediği şekilde kumanda edebildiği için özgüven gelişimi de hür iradenin oluşumu da sekteye uğrar. Çocukta artık kendisine ait bir şey kalmamıştır. Aşırı hassas, kolayca başkalarının etkisinde kalabilen, aşağılık duygusu gelişmiş ve istismar edilmeye müsait bir birey haline gelir. Aile kabul edilemez davranışlarla beraber kimi zaman olumlu davranışları da eleştirir. Bu sürekli kusur arayan eleştirel tutum strese yol açar. ''Acaba yine mi hata yaptım?'', ''Yoksa yaptığım yanlış mı?'' şeklindeki sorular kaygıyı tetikler. Bunların haricinde baskı altında yetişen çocukların ileriki yaşlarda ebeveynlerine karşı asi davrandığı gözlenmiştir.

2. DEMOKRATİK TUTUM

 Demokratik ailelerde çocuğa karşılıksız sevgi verilmesi esastır. Hümanist Psikoloji disiplininin kurucularından biri olan Carl Rogers'a göre ''koşulsuz olumlu kabul'' bireyin sağlıklı gelişimi için önemli bir rol oynar.

 Demokratik ailelerde katı kurallar yoktur, prensipler vardır. Bu prensipler çocuğun anlayacağı şekilde düzenlenir. Böylece çocuk ailesi için hangi davranışın kabul edilebilir, hangi davranışın kabul edilemez olduğunu düşünebilir.

 Demokratik tutum sergileyen anne-babaların çocuklarında olmasını hedefledikleri bir diğer özellik 'özerklik' duygusudur. Benlik saygısı olan, bir başka deyişle 'insan' olarak kendisine değer verilen ortamda yetişen çocukların özerklik, girişimcilik, kendini gerçekleştirme açısından daha yeterli olduğu görülmektedir. (Çerik, 2002: 21-24) Çocuğa sınırlar öğretilir ve bu sınırlar içinde özgür ve söz sahibi olması amaçlanır. Demokratik anne-baba tutumunda eşler arası uyum çok önemlidir. Anne-baba ortak tavır sergilerler. Hoşgörünün hâkim olduğu, tutarlı ve dengeli bir ortamda yetişen çocuklar bağımsız, özdisiplini gelişmiş, benlik saygısı yüksek, sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişirler.

  3. SERBEST BIRAKICI TUTUM

  Bu tutumu sergileyen ailelerde çocuk yeterli sevgi görmez ve hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır. Çocuk kendisini değerli görme duygusundan yoksun kalır. İhmal edilmiş bir kimse olarak, anne-babanın ilgisini çekmek için çoğu zaman kötü davranışlar sergiler. Ceza alması dahi kısa bir müddet için var olduğunu hissettirir. Böylece ceza, ödül durumuna geçer. Bu tutumu benimseyen ailelerde olumsuz bir davranışı yok etmek için öncelikle olumlu davranışlar takdir edilmelidir. Olumsuz davranışlar eleştirildikçe bu davranışlar ortadan kalkmadığı gibi kemikleşirler. Zira çocuk olumsuz davranışlar sergilediği müddetçe ailesinin alakasını üzerine çekebildiğini fark etmiştir.

 1984'te yapılan bir araştırmada, demokratik ve otoriter olarak algılanan anne-baba tutumlarının, gençlerin uyum düzeylerine etkisi incelenmiş, otorite ortamda yetişen gençlerin uyum düzeylerinin daha düşük, demokratik ortamda yetişen gençlerin ise bireysel ve sosyal uyumlarının yüksek olduğu görülmüştür. (Çerik, 2002: 21-24)

KAYNAK:

 Ailelerin Gençlere Karşı Tutumları ve Gençlerin Ailelerinin Tutumlarını Algılayışlarına Yönelik Üniversite Gençliği Üzerinde Bir Araştırma, Yrd. Doç. Dr. Şule Çerik.

Ara

DİKKAT VE MOTİVASYON NASIL GELİŞTİRİLİR?

Bu bültenin temel amacı çocuklarımızın evde ders çalışırken ve sınavlarda yaşadıkları dikkat eksiklikleri ve motivasyon kaybının nedenlerini anlamak ve çözüm yolları geliştirmektir.

DİKKAT VE MOTİVASYONDA AİLENİN ROLÜ

AMAÇ VE ÖNCELİKLERİN BELİRLENMESİ:

Etkin ders çalışabilmek için, hedefin açık ve net bir biçimde tanımlanmış olması ve bu hedefe yönelik yıllık, aylık ve haftalık programlar düzenlenmesi gerekir. Çocuğunuzla birlikte kısa vadeli amaçlar geliştirerek işe başlayabilirsiniz. Bunlar neler olabilir? Örneğin;

• Sınavlardan yüksek puan almak.

• İyi bir karne

Belirlediğiniz bu amaçları renkli ve eğlenceli bir poster haline getirerek çalışma masasının üzerine, her zaman görebileceği bir yere asarsanız bu, ders çalışırken motivasyonunu artırır.

DERS ÇALIŞMAYA BAŞLAMAK

* Ders çalışmanın daha kolay olduğu zamanları seçmek: Ders çalışmaya başlamanın en uygun olduğu zaman, okuldan eve döndükten sonraki ilk 1 saattir. Çünkü bu süre içinde okulda öğrenilenler hala tazeliğini korumaktadır ve öğrenme işi beyinde hala devam etmektedir.

* Daha rahat çalışılan dersleri belirlemek: Daha çok sevdiği, daha rahat çalışabildiği dersler varsa eğer, o gün çalışmaya o ders ile başlamak motivasyonunu artıracaktır.*  Uygun çalışma süresi ve yöntemi belirlemek: Genellikle 40 dakikalık çalışmaların ardından verilen 10 dakikalık aralar uygundur. Ancak çok zorlanılan derslere çalışırken daha sık ara verebilir. Bir ödevin bitmesi konusunda, çalışmaya başlamadan önce bir sınırlama getirebilirsiniz. Bu tip sınırlamalar ödev başında gereksiz zaman geçirmeyi ve dikkatin dağılmasını engeller.

* Uygun çalışma ortamı: Çalışılan ortamın ve çalışma masanın dikkatini dağıtacak objelerden arınmış, sade olması önemlidir. Masa sadece o an çalışılan derse ait araçlar olmalıdır. 

AİLENİN BEKLENTİ DÜZEYİ VE KAYGI

Aile, farkında olarak yada olmayarak, çocuğun motivasyon ve kaygı düzeyini etkiler. Bu etkileme olumlu yönde olabildiği gibi zaman zaman da olumsuz yönde olabilir. Tabii ki hiçbir anne baba, çocuğunun motivasyonunu olumsuz etkilemek istemez. Ancak onun iyiliği adına yapılan bazı davranışlar ya da söylenen bazı sözler onu olumsuz etkileyebilir; motivasyonunu düşürüp, kaygı düzeyini yükseltebilir. Bu da çocuğun kaygılı ve verimsiz bir okul yaşamı geçirmesine neden olur.

Motivasyonun sağlanmasında ailenin olumlu rol oynayabilmesinin ilk şartı, çocuğu anlamaktır. Derslerle ya da sınavlarla ilgili yakınmalarında onu anladığınızı hissettirmeli, yanında ve destekçisi olduğunuzu fark ettirmelisiniz. Bunun olabilmesinin yolu da aile içinde "olumlu bir iletişim ortamı" kurmaktır. Olumlu bir iletişim ortamının olduğu ailelerde, aile üyeleri birbirini tanır(zayıf ve güçlü yönleriyle), olduğu gibi kabul eder, hiçbir koşula bağlı olmaksızın sever ve birbirine güvenir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk, sevildiğini, kendisine güven duyulduğunu, anlaşıldığını bilir, bu da ona güç verir.

Çocuğunun motivasyonunu arttırmak isteyen aileler, çocuğun yapamadıklarının değil yapabildiklerinin üzerinde durmalıdır ki takdir edildiğini, desteklendiğini gören çocuk o davranışı daha sık göstersin. Örneğin hafta içinde bir kez oturup ders çalışan çocuğa "oturup ders bile çalışamıyorsun, ne zaman otursan bir bahaneyle kalkıyorsun, bakalım sınavda ne yapacaksın" gibi bir ifade kullanmak yerine "geçen gün kendi başına oturup ders çalışabilmen çok hoşuma gitti, seninle gurur duydum."şeklinde bir ifade kullanmak, öğrencinin kendi başına çalışma davranışını sıklaştıracaktır.

Çocuğun değerini sınavdaki başarısıyla eş tutmak, sonuçlarla ilgili olarak korkutmak, tehdit etmek, "hele bir düşük not al, o zaman görüşürüz" gibi ifadeler çocuğun motivasyonunu değil kaygısını arttırır. Sınavlarının sonuçlarını yorumlarken ya da ödevlerini kontrol ederken de "bak kaç tane yanlışın var, " veya "bak yine yanlış yapmışsın, nasıl kapanacak bu açıklar" demek yerine "doğru cevapların geçen sınava göre artmış, demek ki bir önceki sınavdaki açıklarını kapatmaya başlamışsın" demek gerekir. Çocuklarımızı değerlendirirken başarıyı hedef almak gerekir, mükemmeli değil. Unutmayın hepimizin yanlış yapma hakkı vardır. Yanlış yaparak yeni şeyler öğrenebilir, kendilerini geliştirebilirler.

Anne babalar çocuğu her zaman tehdit etmeyebilir, bazen de onu olumlu etkilemek düşüncesiyle "ben sana güveniyorum, senin başarısız olman gibi bir ihtimal düşünemiyorum." gibi ifadeler kullanırlar, bu da çocuğa taşıyabileceğinden fazla yük yükler. Kendisinden büyük beklentiler olduğunu gören çocuk gerçekçi olmayan hedefler belirler ve zamanla mükemmeliyetçi bir yapıya bürünür. Unutmayalım mükemmeliyetçiliğin arkasında korku yatar, başarısız olma korkusu. Böyle düşünen bir öğrenci sınavlar sırasında ya da ödev yaparken yapamadığı tek bir soru ile bile karşılaşsa motivasyonu bozulur, kaygı düzeyi yükselir ve dikkati dağılır. Ailesine ne cevap verecektir. Mükemmel olma çabasından dolayı yanlış yapma hakkı olduğunu unutur.

Hiç kuşkusuz, çocukların yaşamlarının bu önemli dönemlerinde onlara en iyi şekilde destek olmak her anne babanın isteğidir. Ancak önemli olan, çocuğunuza "doğru ve onun başarısını arttırabilecek şekilde" destek vermektir. Onlara içtenlikle "sen benim için her şeyden önemli ve değerlisin. Okul yaşantında sana istediğin desteği vermeye hazırım. Senin kendi üzerine düşenleri en iyi şekilde yapacağını biliyorum, ben de üzerime düşenleri yapmaya hazırım" diyebilmeliyiz.

Ara

DİKKAT EKSİKLİĞİ-HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) NEDİR?

 Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu, zayıf dikkat ya da dikkatte sürekliliğin noksanlığı, aşırı hareketliliği ve duygusal/davranışsal dürtüselliği kapsayan bir bozukluktur. Bu rahatsızlığın tanısının konulabilmesi için dikkatsizlik, dürtüsellik, yerinde duramama yaşamın en az iki alanında güçlüğe yol açmalıdır ve en az 6 aydır devam ediyor olmalıdır. Örneğin sınıfta yanlış davranışları bulunan ve yıkıcı özellik gösteren bir çocuk evde veya oyun sahasında benzer özellikleri göstermiyorsa tanı kriterlerini karşılamaz.

 

DİKKAT EKSİKLİĞİ- HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU İÇİN DSM-IV TANI KRİTERLERİ

DİKKATSİZLİK

Aşağıda sayılanlardan altısı veya daha fazlası sıklıkla görülür:

Detaylara dikkat edemez/ çok basit hatalar yapar.

Dikkatini sürdürmekte güçlük çeker.

Dinlemiyormuş gibi görünür.

Eşyalarını kaybeder.

Görevlerini tamamlayamaz.

Organize olmada güçlük çeker.

Sürekli dikkat gerektiren işlerden kaçınır.

 

DÜRTÜSELLİK -AŞIRI HAREKETLİLİK

Aşağıdakilerden en az altısı sıklıkla görülür:

Dürtüsellik:

Soru bitmeden cevabı söyler.

Sırasını beklemekte zorlanır.

Hiperaktivite:

Kıpır kıpırdır.

Uygunsuz koşar, davranır.

Her zaman hareket halindedir.

Yerinde durursa huzursuzlanır.

Sessizce oturması gereken eğlence faaliyetlerinde güçlük çeker.

Aşırı konuşkandır.

Diğerlerinin sözünü keser.

 

Dürtüsellik/Hiperaktivite veya dikkat eksikliği belirtileri:

-         6 ay veya daha uzun süredir devam ediyor olması.

-         7 yaşından önce başlamış olması.

-         İki veya daha fazla alanda soruna yol açıyor olması (sosyal, akademik, iş alanlarında).


DİKKAT EKSİKLİĞİ-HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU'NA NE SEBEP OLUYOR?

Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu'nun sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte hastalığın gelişiminde pek çok faktörün rol oynadığı düşünülmektedir. Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu olan ikizlerde yapılan altı çalışmada konkordans (eş hastalanma) %60-80 oranında bulunmuştur. Bu oran hayli yüksek olsa da genetik faktörlerin dışında biyolojik, psikolojik ve biopsikososyal faktörlerin de etkili olduğu düşünülmektedir.

Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu'nun en belirgin özelliği 'itkisellik' (impulsivity) olarak anılan davranım bozukluğudur. İtkisellik, basitçe, anlık ve değişken uyaranlara zamansız ve uygunsuz reaksiyon gösterme olarak tanımlanabilir.

Hipoteze göre bu işlev bozukluğu ön lob kaynaklıdır. Beynin ön lob, gri madde, beyincik alanlarındaki küçülmeyle Dikkat Eksikliği- Hiperaktivite Bozukluğu arasında ilgileşim olduğu iddia edilmektedir.

Bunun haricinde dopamine seviyesi de dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğu'nda belirleyici etkenlerden biridir. Dopamine, eksikliği durumunda dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğuna, fazlalığı durumundaysa şizofreniye sebep olan bir nörotransmiterdir. Dopamine seviyesi düşük olan dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğu hastaları için uzun vadeli ödüllerden çok kısa vadeli ödüller cezbedicidir, ertelemeli bir ödül hiçbir mana ifade etmez.

Daha önce söz edildiği gibi dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu'nu ''hiperaktivite'' ile birlikte ''itkisellik'' (impulsivity) de karakterize eder. Barkley'e göre bu rahatsızlık dış uyaranlara uygun yanıtı verememekten ibarettir. Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu olan çocuklar pek çok çocuğa göre uyaranlara karşı daha hassastırlar. Hislerini kontrol etmekte ve olumsuzlukları yok etmekte zayıftırlar. Duygu durumu değişkendir ve ani öfke patlamaları yaşayabilirler.

Geleceğe dönük plan yapamazlar. O nedenle uzun vadeli ödüllerin dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar için işe yaradığı söylenilemez.

Çocuklar büyürlerken 'ben-hâkimiyet'ini kurabilmek için içsel bir dil geliştirirler. Çocuk 3-4 yaşındayken bu dili içselleştirir. 3-4 yaş aynı zamanda dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğunun ilk ortaya çıktığı zaman dilimidir. Barkley'e göre bu tesadüfî değildir. DEHB olan çocuklar bu çağda bahsi geçen içsel dili geliştiremedikleri için harici olaylara verdikleri yanıtlar da disorganize ve uygunsuzdur. Aşırı konuşkandırlar fakat gelmek istedikleri noktaya gelemezler, gelecek beklentileri, planlarından ziyade içinde bulunulan zamandan bahsederler, soyut konuları konuşmaktan imtina ederler.

Biopsikososyal modele göre biyolojik eğilimi olan çocukların otoriter bir çevrede yetişmesiyle dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu tetiklenir. Bir çocuğun hiperaktiviteye eğilimi varsa ve ebeveynlerin tutumu alaycı, eleştirel ya da sabırsız ise çocuk istenilen davranışın ne olduğuna karar veremez ve var olan güzel davranışları ortaya çıkaramaz. Bunun haricinde çocuklarını yalnızca uyumlu davrandıklarında seven ebeveynler farkında olmadan çocuklarına bunu hissettirirler ve bu ilişkiyi telafisi olmayan bir şekilde zedeler.

Dikkat Eksikliği- Hiperaktivite Bozukluğu'nu yok edebilmek için başlangıçta ebeveynlerin kendi doğrularını mutlak doğru olarak görmekten vazgeçmeleri gerekmektedir. Zira kendi doğrularında ısrarcı olmaları sorunun çözümsüz hale gelmesine neden olmaktadır. Eğer çocuğunuzla bir çatışma yaşadınız ve çocuğunuz muhalefet etmekte ısrar ediyorsa oradan uzaklaşmanız en yararlı davranış olabilir. Bu tutumunuzla çocuğunuzun sözlerini kabul etmediğinizi ancak oradan ayrılmanın tartışmayı sonlandırmak için en doğru çözüm olduğunu düşündüğünüzü belirtmeniz daha doğru olacaktır.

Edimsel Koşullanmayı savunan teorisyenler 'Token Economy' yönteminin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda işe yarayabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu yönteme göre çocuk istenilen davranışı sergiledikçe jeton kazanır. Jetonlar biriktikçe de çocuğun sahip olmak istediği somut bir ödülle toplanılan jetonlar değiştirilir. Böylece çocuk kendisinden beklenilen davranışı edinmiş/ içselleştirmiş olur.

 

KAYNAKLAR:

1.Bennett, Paul. Abnormal and Clinical Psychology: An Introductory Textbook, Second Edition.

2.Jacobson,  James L. Jacobson,  Alan  M. Psikiyatrinin Sırları, Nobel Tıp Kitabevleri.

3.Öztürk, Mücahit, DEHB ve Ailenin Tutumları.

Ara

SEN DİLİ- BEN DİLİ

 

Etkili konuşmak; istekleri, duyguları, düşünceleri, beklentileri saldırgan ya da pasif olmadan anlatabilmek demektir. Bunun için, aşağılayıcı, suçlayıcı, savunucu "sen dili" kullanmak yerine; ne düşündüğünü, ne hissettiğini ifade edebilecek "ben dilini" kullanmak gerekmektedir.

 

SEN DİLİ:

 Suçlama içerir ve karşımızdaki kişi doğal bir savunmaya geçer. Dolayısıyla sonuç anlaşılamama, tartışma, kavgaya kadar gidebilir. Çocuklarımızla konuşmalarımızda 'ne kadar yaramazsın, ne kadar sabırsızsın, kendinden utanmalısın, ne kadar anlayışsızsın'' ifadeleri kullanıyorsak sen dilini kullanıyoruzdur.

 

Sen dili genel olarak:

a. Suçlayıcıdır. Yargılayıcıdır. Eleştiri yüklüdür.

b. Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. Kızgınlığın gerçek nedenini açıklamaz.

c. Kişiye anlaşılmadığını hissettirir.

d. Yeniden konuşma isteğini engelleyicidir.

e. Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur.

f. Kişiyi incitir, kırar.

g. Kişinin direnmesine, yani savunucu iletişime neden olur. Savunucu iletişim ise, ilişkinin bir savaşa,bir kazanma sorununa dönüşmesine neden olacaktır.

Bunun yerine çocuklarımızla iletişimimizde ben dilini kullanmak bize daha olumlu sonuçlar kazandırır. Peki, ben dili nedir şimdi onu görelim.

BEN DİLİ:

Bireyin karşılaştığı davranış ve durum karşısında bireysel tepkisini, kendi duygu ve düşüncelerini açıklayan ifade şeklidir. Kendimizi "ben"li cümlelerle anlattığımız zaman karşımızdakini incitmemiş ve kendi mesajlarımızı da vermiş oluruz. Duyguların ifadesi karşı tarafın durumu daha iyi anlayabilmesine, kendini karşısındakinin yerine koyabilmesine ve davranışını onun için değiştirmek istemesine yol açar. Sorunların çözümünde "sen iletileri" yerine "Ben iletileri" daha etkilidir.

 

Ben dilinin etkili olabilmesi için üç öğeyi içermesi gerekmektedir:

1-Sorun olan davranışın açık bir tanımı yapılmalıdır.

Çantanı odanın ortasında bırakınca...

2-Sorun olan davranışın birey üzerindeki etkileri belirtilmelidir.

Çantanı odanın ortasında bırakınca evin içinde rahat dolaşamıyorum ve takılıp düşeceğimden...

3-O davranışa yönelik duygular ifade edilmelidir.

Çantanı odanın ortasında bırakınca evin içinde rahat dolaşamıyorum ve takılıp düşeceğimden endişe duyuyorum.

 

Özet olarak Ben dili:

-Savunmaya itmez.

- Suçluluk hissettirmez.

-Yakınlaşmayı sağlar.

- Anlaşmazlıkları azaltır.

- Konuşan kişiyi rahatlatır

-Duygunun nedeni anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur.

-Ben iletisi alan kişi başkalarını düşünmeyi de öğrenir.

 

Ben dili kullanılan iletişim örnekleri

* Kardeşine ayakkabılarını giydirdiğin için zamanında evden çıkabildik bu yüzden çok memnun oldum.

* Sen günaydın demeden yanımdan geçtiğinde sana toplum kurallarını öğretemediğimi düşünüp rahatsız oluyorum.